Doç. Dr. Fatma Uysal, klinikte yeni kurulan düşük doz radyasyon ile mamografi çeken, tomosentez yeteneği ve mamografi eşliğinde kitle lezyonlarını işaretleme ve biyopsi yapma özellikleri bulunan son teknoloji dijital mamografi cihazını bölge halkının hizmetine sunduklarını aktardı. Uysal, “Ayrıca meme kanseri tanısı konan ve meme MR çekilmesi gereken ancak kapalı alan korkusu nedeniyle MR cihazına giremediğinden çekim yapılamayan hastalarda, kontrast madde vererek MR tetkikine benzer kesitsel görüntüler elde olunup kitlenin yaygınlığı ve başka odak olup olmadığı saptanabilmektedir” dedi.
 
Doç. Dr. Fatma Uysal, dijital mamografi ve tomosentezi şöyle tanımladı; “Normal analog sistemlerde detektör olarak kullanılan mamografi filminin yerini teknolojik gelişmelerle dijital algılayıcıların alması ile üretilen cihazlara dijital mamografi denilmekte ve elde edilen görüntüler yüksek çözünürlüklü özel ekranlarda dijital görüntü işleme tekniklerinin yardımı ile değerlendirilmektedir. Yoğun fibrokistik meme yapısındaki memelerde dijital mamografi sistemlerinin kanser yakalama duyarlılığı daha yüksektir.  Tomosentez (üç boyutlu mamografi) tekniğinde 1 mm lik ince kesitlerle yapılan görüntüleme sayesinde meme kanseri yakalama oranı belirgin artmaktadır. Yakın zamanda yayınlanan bir çalışmada tomosentez tekniği ile meme kanseri yakalama oranının % 41 arttığı ifade edilmektedir. Tomosentez ayrıca dijital mamografinin yalancı pozitiflik( kanser olmadığı halde kanseri taklit eden görüntü oluşması) oranında da % 15 lik düşüş sağlamakta, hastanın gereksiz ileri tetkiki ve hatta ameliyat oranları azalmaktadır.”
 
“DİJİTAL MAMOGRAFİNİN YARARI DAHA ÇOK”
Dijital mamografinin, klasik mamografiye göre hem hasta hem de radyoloji uzmanı açısından çok sayıda yararı olduğunu aktaran Uysal; “Dijital mamografinin en büyük yararı klasik mamografiye göre radyasyon dozunun yaklaşık %30 daha düşük olmasıdır. Dijital mamografi özellikle meme kanserinin henüz başlangıç aşamasına ait bir bulgu olan mikro kalsifikasyonların(küçük kireç odakları) klasik mamografiye göre daha erken saptanmasını sağlar. Görüntülerin değerlendirildiği ekranda işlenebilmesi nedeniyle hastadan bazı ek çekimler istenmesine gerek kalmaz. Böylece hastanın ek çekim nedeniyle bir kez daha radyasyon alması engellenir. Hastaların korkusu olan meme dokusunun sıkıştırılarak yapılan çekim sırasında ağrı olmasıdır. Ancak dijital mamografide klasik mamografiye kıyasla memeyi daha az sıkıştırarak kaliteli görüntü elde etmek mümkündür. Dolayısıyla hastanın ağrı şikayeti de daha az olmaktadır. İnceleme süresi daha kısa olup çekimden sonraki 1 dakika içinde görüntüler ekrandan izlenebilir. Ayrıca elde edilen dijital görüntülerin elektronik arşiv sistemlerinde saklanması ve ileride karşılaştırma için bulup çıkarılması çok daha kolay olmaktadır” şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Fatma Uysal, “Mamografi sıklıkla meme ile ilgili hiç bir şikayeti bulunmayan hastalara, meme kanserinin erken yakalanması için tarama amaçlı yapılabildiği gibi kendisi ya da muayene eden doktor tarafından ele gelen kitle bulunan kişilerde meme kanserini erken evrede tanı koymak amaçlı kullanılmaktadır.  Mamografi tekniğinde bizim cihazımız gibi yüksek kalitede cihaz ile uzman kişilerce değerlendirme yapıldığında meme kanseri ele gelmeden 3-4 yıl önce yakalanabilmektedir” dedi.
 
MEME KANSERİNE YAKALANMA RİSKİ %12-13
Bir kadının yaşam boyu kendi vücudunda meme kanserine yakalanma ihtimalinin %12-13 olduğunu ancak, bu oranın her kadın için aynı olmadığını kaydeden Uysal, “Bazı özel durumlarda meme kanserine yakalanma ihtimali daha yüksektir. Bunlar, ailesinde meme kanseri bulunan, genetik (ırsi) bir takım özel hastalıkları taşıyan, meme kanseri nedeni ile tedavi gören, yapılmış eski meme biyopsilerinde özel bazı patolojik durumlar (atipi...) tespit edilen, göğüs bölgesine çeşitli hastalıklar nedeni ile radyoterapi (ışın tedavisi) almış kadınlardır” şeklinde tarif etti.
 
MAMOGRAFİ HANGİ SIKLIKLA ÇEKİLMELİDİR?
Uysal, Amerikan Kanser Enstitüsü, Dünya Sağlık Örgütü, Türk Radyoloji Derneği’nin 40-70 yaş arasında kadınların, yılda bir kez mamografi çektirmesini önerdiğini kaydeden Uysal şöyle devam etti; “Ülkemizde yapılan çalışmada Türkiye’de meme kanserinin %50‘sinin 50 yaş altında geliştiği izlenmiştir. Bu nedenle 40 yaşından itibaren her yıl düzenli mamografi kontrolü ülkemiz kadınları için önem taşımaktadır. Ulusal meme kanseri 2010 konsensus toplantısında 40 yaşından sonra her yıl düzenli aralıklarla en az 70 yaşına kadar tarama mamografisi yapılması kararı verilmiştir. 70 yaş üstünde ise hastanın mamografi çektirmesine mâni bir hastalığı olmaması durumunda ise yılda veya iki yılda bir tavsiye edilmektedir. İşlem radyasyon içermesi nedeniyle hamilelik döneminde yapılmamalıdır. Ancak tıbbi gereklilik dahilinde ilgili uzmanlarca kararlaştırıldığında mamografinin radyasyon dozu fetus için en düşük etki oluşturacağı kurşun koruma ile işlem yapılabilir.
 
“MAMOGROFİ RADYASYONU ZARARLI DEĞİL”
Uysal, meme kanseri taramasının nasıl yapıldığını şu şekilde açıkladı: “Meme kanserini taraması mamografi ile yapılır. Mamografi, memenin filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Mamografi çekiminde meme 2 plastik tabaka arasında sıkıştırılarak genellikle 2 farklı pozisyonda görüntü elde edilir. Sıkıştırmanın nedeni hastanın hareketini azaltmak, daha keskin görüntü oluşturabilmek ve düşük doz radyasyon kullanabilmektir.” Mamogrofi hakkında detaylı bilgi veren Dr. Uysal, ”Mamografi, düşük dozda x ışını ile çekilen özel bir meme röntgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Özel durumlar hariç mamografi çekimi sırasında ilaç kullanılmaz, iğne yapılmaz. İnceleme sırasında uygulanan baskı nedeni ile memede ağrı hissedilebilir. Kısa sürede ağrı kendiliğinden geçecektir. Dijital mamografide daha az düzeyde kompresyon uygulandığı için ağrı minimalize edilebilmektedir.   Çekim mamografi teknisyenleri tarafından gerçekleştirilir. Çekim odasında teknisyen ve hastadan başka kimse bulunmaz” ifadesinde bulunarak, “Meme kanserinin sıklığı ve erken tanının önemi göz önüne alındığında radyasyonun riski önemsiz kalmaktadır. Alınan doz çok düşük olup kesin olarak kanıtlanmış herhangi bir zararı yoktur. Bu çekim sırasında alınan ortalama doz, 0.7mSv olup bu doz normal günlük hayatta 3 ay içerisinde yaşadığımız çevreden de alınmaktadır” dedi.
 
MAMOGRAFİ İLE TÜM MEME KANSERLERİNE TANI KONABİLİYOR MU?
Mamografi ile tüm meme kanserlerine tanı konulamayacağını söyleyen Uysal, ”Mamografi,  en uygun şartlarda yapılsa bile memenin veya kanserin yapısına bağlı nedenlerle meme kanserlerinin bir kısmını gözden kaçırabilmektedir. Gözden kaçırma oranını düşürmek için yoğun fibrokistik yapılı memelerde, mamografiye ilave olarak tomosentez mamografi, sonografi ve gereklilik halinde meme MR tetkiki  ile kontrol yapılmaktadır. Üniversite hastanemiz meme Radyolojisi biriminde; mamografi, meme ultrasonografisi, meme MR tetkikleri yapılmakta, ayrıca mamografi ve ultrasonografi eşliğinde biopsi işlemleri, memede saptanan kitlelerin ultrasonografi yada mamografi eşliğinde tel ile işaretlenerek genel cerrahi bölümü tarafından sadece lezyon ve etrafındaki sınırlı meme dokusunun ameliyat ile çıkarılması işlemleri de yapılmaktadır” sözzleriyle açıklamasını tamamladı.
 


Kaynak: Haber Merkezi